GENÇ KIZ ÜVEY BABASI TARAFINDAN CEZA OLARAK DİREĞE BAĞLANIYORDU. AMA ONU BİR DUL ÇİFTÇİ KURTARDI
.
Mango Ağacının Gölgesinde: Dul Çiftçinin Tutulan Sözü
Wyoming sınırına yakın Colorado bölgesi, 1886 kışının amansız soğuğuna teslim olmuştu. Rüzgar, eski bir ticaret karakolunun iskeletinde uğulduyor, toz ilk kar taneleriyle karışıyordu. Thomas Beckett, 39 yaşındaydı ve beş yıl önce nişanlısı Sarah Ellison’ı bir yangında kaybetmenin acısıyla tek başına yaşıyordu. Buraya sadece bir at almaya gelmişti. Kalbini aşka kapatmıştı.
Tam o anda, Thomas’a yakışmayacak kadar narin bir ses duyuldu: “Bizi satın alır mısınız, bayım?”
Küçük bir kız, Clara, kollarında Matthew adında bir bebekle önünde duruyordu. Thomas, kızın elini takip ederek mezat yerine baktı. Orada, bilekleri kelepçeli, başı eğik bir kadın duruyordu. Acımasız bir mezatçı, kadını ve iki bakmakla yükümlü olduğu kişiyi satıyordu.
Thomas’ın çenesi gerildi. Yüksek sesle haykırdı: “Otuz beş!”
Thomas, kadını ve çocukları satın aldı. Kar yağmaya başlarken, paraları uzattı ve pazarı terk ettiler. Thomas, bir adım geri sendeledi. Sesi çatallanarak fısıldadı: “Sarah…”
Kadın yavaşça başını kaldırdı. Thomas, beş yıl önce yangında öldüğünü sandığı nişanlısı Sarah Ellison‘ı, yara bere içinde, ama canlı karşısında buldu.
Çalınan Hayat
Thomas, Sarah’yı ve çocukları dar patikalardan geçirerek kendi kaba kulübesine getirdi. O gece, Thomas Sarah’dan tüm gerçeği öğrendi. Yangın kaza değildi; Thomas’ın iş ortağı Silas Kirney tarafından düzenlenmişti. Sarah kaçırılmış, bağlanmış, saklanmış ve hizmet etmeye zorlanmıştı. Kirney, Sarah’nın hayatını çalarak Thomas’ın evini yaktırmıştı.
“Vuruldum ama ölmedim,” diye anlattı Sarah. “Esaret altında Clara’yı doğurdum. Ona senin adını verdim.”
Sarah, Thomas’ı asla aldatmamıştı; sadece hayatı çalınmıştı. Thomas, Sarah’nın elini tuttu. “Dünya ikimizden de çok şey aldı,” dedi. “Ama sen geri döndün ve Clara… O bizden geldi.”
Mülk Değil, Aile
Ertesi gün Thomas, attan inerek tarlalara doğru yürüdü. Aklında artık kafa karışıklığı değil, hazırlık vardı. Öğle vaktinden hemen önce, karlı sırtta at nalları sesi yankılandı. Thomas dışarı çıktı. Üç adam yaklaşıyordu. Liderleri, ellerinde bir kağıt tutuyordu.
“Ben borçluyu ve çocuğunu almaya geldim,” diye seslendi adam. “Kadının adı Sarah Montros. Benim iznim olmadan yapılan satışlar yasal değil. O kız ve bebek temerrüde düşmüş mülkler.”
Thomas, kağıdı cebine koydu. “O bir mal değil,” dedi, sesi soğuktu. “O benim ailem ve siz izinsiz giriyorsunuz.”
Thomas, silahını çekti ve tabancayı aralarındaki donmuş toprağa doğrulttu. Bir silah sesi patladı. “Yıllar önce bir hayatı gömdüm,” dedi Thomas. “Ve ben toprağı hedef almam.”
Adam ve yanındakiler geri çekildi. “Huzurunun tadını çıkar, kovboy,” diye seslendi adam. “Uzun sürmeyecek.”
Sarah kapıda duruyordu. “Geri gelecekler mi?” diye sordu.
“Evet,” dedi Thomas. “Ama bir dahaki sefere tek başımıza cevap vermeyeceğiz.”
Sarah’nın teşvikiyle, Kirney’nin insan ticareti ağını ifşa etmek için ilçe binasına gittiler. Sarah, kaçırılma ve esaret hayatını anlatan imzalı ifadeyi şerife verdi. Thomas’ın tanıklığı üzerine, Şerif, Kirney için federal tutuklama emri çıkarılması emrini verdi.
Kırılan Sözden Gelen Güç
Bir sonraki baharın ilk sabahıydı. Kilise sıraları yoktu. Sadece kırık botlar, ikinci şanslar ve onları kederden geçen yol vardı. Thomas, tepenin kenarında duruyordu. Temiz beyaz bir gömlek giymişti. Sarah, sade beyaz pamuklu bir elbiseyle yokuş yukarı yürüdü. Kollarında Matthew derin uykudaydı. Clara ise kır çiçekleri buketiyle önde zıplıyordu.
Thomas, Sarah’ya baktı, sonra diz çöktü. Cebinden bir yüzük çıkarmadı. Onun yerine, ördüğü bir çayır otu demetini aldı ve ikisinin bileğini de bu otla sardı, onları birbirine bağladı.
Sesi alçak ve sabitti: “Bu, gösteriş için bir yemin değil. Sadece bu toz ve kanla ve kaybettiğimiz yıllarla yapılan bir söz. Ben seninim, Sarah. Kırık parçalarım bile.”
Sarah elini onun elinin üzerinde sıktı. “Ben hep senin oldum,” diye fısıldadı.
Thomas, bebeği hâlâ kucağında tutarak ayağa kalktı. Clara koşarak geldi ve kollarını onların bacaklarına doladı. “Bu sefer,” dedi kesin bir şekilde, “hepimiz kalacağız.”
Thomas Beckett artık sadece hayaletlerle konuşan yalnız bir adam değildi. O bir koca, bir baba ve dünyanın silmeye çalıştığı kadını bulmuştu. Aşk, ölümden sonra bile yolunu bulmuş, kırılan sözler yerine bağlılık ve cesaretle mühürlenen yeni bir hayat inşa edilmişti.
.
.