“Her gün burada uyuyorum çünkü burası sıcak,” dedi Fakir Kız Milyonere, hıçkırarak…

“Her gün burada uyuyorum çünkü burası sıcak,” dedi Fakir Kız Milyonere, hıçkırarak…

.
.

Fakir Kız ve Milyonerin Gerçek Aile Hikayesi

Karşıyaka Mahallesi’nin sokakları, şiddetli bir fırtına ile adeta azgın nehirlere dönüşmüştü. Gökyüzü, gece erken çökmüş gibi kararmış, yağmur şiddetle yağıyordu. Bu kıyametvari sahnede, 6 yaşındaki Ayşe, çıplak ayaklarıyla ıslak asfaltta koşuyordu. Kirli bir beze sarılı, zayıf göğsüne bastırdığı ekmek parçası, onun için altından daha değerliydi. Arkasından gelen erkek sesleri, hakaretler ve tehditler, onun kaçmasına sebep olmuştu. Geri dönmek, yakalanmak demekti. Ama Ayşe’nin o ekmek parçası, küçük kardeşi Can için hayatta kalma umuduydu.

Ayşe, fırtınanın altında kardeşine ulaşmak için koşuyordu. 4 yaşındaki Can, Konak sahil yolu köprüsünün altında, aç ve korkmuş bir şekilde onu bekliyordu. Üç ay önce annelerini kaybettiklerinden beri Ayşe, sessiz bir sözle kardeşine bakma sorumluluğunu üstlenmişti. Yağmurun şiddetiyle ıslanmış, siyah kıvırcık saçları yüzüne yapışmıştı. Yüksek ve paslı bir çitin boşluğunu gördüğünde, bu onun tek şansıydı.

Çitin diğer tarafında ise bambaşka bir dünya vardı. Ege Konakları sitesi, görkemli evleri ve titizlikle bakılan bahçeleriyle ayrı bir alem gibiydi. Ayşe, özenle budanmış çalılıkların arkasına saklandı, kalbi o kadar hızlı atıyordu ki birinin duyacağından korkuyordu. Yağmurun sesi dışında sessizlik hakimdi. O anda, şık hatlara sahip, siyah boya ile parlayan ithal bir araba siteye girdi. Arabadan inen adam, 40’larında, şakaklarında beyaz saçlarla, elinde çanta taşıyor ve yağmurdan korunmaya çalışıyordu.

Ayşe, o adamda sokaklarda gördüğü sert bakışlardan farklı bir şey hissetti. İçgüdüsel olarak saklandığı yerden çıktı ve adama yaklaştı. “Beyefendi,” dedi titreyen sesiyle. “Yağmur geçene kadar köpeğinizin kulübesinde kalabilir miyim? Söz veriyorum, ses çıkarmayacağım.” Adam, Emre Yılmaz, o an donup kaldı. Milyarlarca liralık müzakerelerde, hissedarlarla yüzleşmelerde bulunmuş, krizleri yönetmişti ama böyle bir an için hazır değildi. Küçük kızın yalvaran ve haysiyet dolu bakışı onu derinden etkiledi.

“Sen yalnız mısın? Burada ne yapıyorsun?” diye sordu Emre. Ayşe, “Sadece bir süre kuru bir yer istiyorum,” dedi. “Hiçbir şey çalmayacağım, yemin ederim.” Emre’nin yüzünde endişe belirdi. Bu çocuk kaçıyor ve tamamen yalnızdı. “Köpek kulübem yok ama bir evim var. İçeri girebilirsin,” dedi. Ayşe tereddüt etti, ama sonunda kabul etti.

Emre, arabasına götürdüğü Ayşe’nin yanında, köprünün altında bekleyen Can’ı da aldı. Can, başlangıçta yabancılara karşı şüpheciydi ama aç ve yorgundu. Üçü birlikte arabaya binerken Emre, çocukların soğuktan titrediğini fark etti. Can, ekmeğini yemeye devam ediyor, Ayşe ise tetikteydi.

Yol boyunca Emre, çocukların hikayesini dinledi. Annelerinin üç ay önce hastalandığını, ardından hayatını kaybettiğini öğrendi. Ayşe, kardeşine bakma sorumluluğunu üstlenmişti. Emre, çocukların durumuna kalbi kırılarak yaklaştı. Onları korumak için ne gerekiyorsa yapmaya karar verdi.

Malikaneye geldiklerinde, çocuklar temiz ve kuru kıyafetlere kavuştu. Emre, çocukların ilk gecelerini geçireceği misafir odalarını onların konforuna göre düzenledi. Ayşe’nin favori rengi olan yeşil tonlar ve Can’ın neşesiyle dolu mavi tonlar odalara yansıdı.

Ertesi gün, Emre sosyal hizmet uzmanı Deniz’i evde ağırladı. Deniz, çocukların durumu hakkında olumlu raporlar verdi. Çocukların Emre’ye karşı güvenleri artıyordu ve bu, yasal süreçte önemliydi. Ancak velayet süreci zorlu ve uzun olacaktı.

Emre, çocukların okula başlamasını sağladı. Ayşe, öğretmenleri tarafından sevilen zeki ve azimli bir öğrenci oldu. Can ise anaokulunda sosyal becerilerini geliştirdi. Emre, işlerini yeniden düzenleyerek çocuklarla daha fazla vakit geçirmeye başladı.

Büyükanne Hatice Santos, Antalya’dan İzmir’e geldi. İlk başta tereddütlü olsa da, çocukların yeni hayatlarını ve Emre’nin ilgisini görünce duygulandı. Aralarındaki gerginlik, zamanla sevgi ve anlayışa dönüştü. Hatice Hanım, çocukların velayetinden feragat etti ve Emre’ye tam velayet verildi.

Yıllar geçtikçe, Ayşe ve Can büyüdü. Ayşe, lise birincisi olarak mezun oldu ve hukuk okumak için üniversiteye başladı. Can, sanat ve müziğe ilgi duyan neşeli bir çocuk oldu. Emre, çocuklar için bir vakıf kurdu ve dezavantajlı çocuklara destek verdi.

Bir gün, Ayşe mezuniyet töreninde konuşma yaptı. “Hayat, nadiren planladığımız gibi ilerler,” dedi. “Bazen sevdiğimiz insanları kaybederiz, fırtınalarla karşılaşırız. Ama en şiddetli fırtınalarda en büyük hediyelerimizi bulabiliriz. Eğer barınak istemeye cesaret edersek ve bizi karşılayacak kadar açık kalpli biri varsa…”

O gece, Emre ve çocuklar, yıldızların altında, ağaçlara asılmış ışıklarla süslenmiş bahçede yemek yedi. Emre, hayatının en anlamlı yolculuğunu tamamlamıştı. Küçük bir kızın köpek kulübesinde kalma isteği, gerçek bir aileye dönüşmüştü. Kan bağları değil, sevgi ve seçimle kurulan bir aileydi bu.

.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News