KISIR ŞEYH TERK EDİLMİŞ HAMİLE BİR KADIN BULDU… VE BEBEĞİN DOĞDUĞUNU GÖRÜNCE KALBİ SONSUZA DEK …
Çölün yakıcı sıcağı altında, taş konağın önüne doğru ilerleyen bir grup hizmetkâr, neredeyse baygın haldeki hamile bir kadını konağa getirdi. Kadının adı Leyla’ydı. Ancak bu adın gerçek mi yoksa geçmişinden bir yankı mı olduğu bilinmiyordu. Şeyh Rahim, 43 yaşında, güçlü ve heybetli bir adamdı. Ancak yıllardır içinde büyüyen derin bir boşlukla yaşıyordu. Çocuğu olmamış, soyunu devam ettirecek bir varis sahibi olamamıştı. Konağın sessiz duvarları arasında, kaderine boyun eğmiş bir şekilde yaşamını sürdürüyordu.
Leyla’yı ilk gördüğünde, kadının toza bulanmış yüzü ve yorgun bedeni, Rahim’in içinde uzun zamandır hissetmediği bir duyguyu uyandırdı. Kadının rahmine dokunan elleri, nefes alışverişi, içinde bir şeyleri harekete geçirmişti. Leyla’nın doğum sancıları başladığında, konağın havası tamamen değişti. Kadınlar bağırıyor, çarşaflar değiştiriliyor, doğum için hazırlıklar yapılıyordu. Rahim, geleneğin gerektirdiği gibi avluda beklemek yerine, kendini doğum odasına doğru giderken buldu. Ve o an, bebeğin ağlama sesi havayı doldurduğunda, Rahim’in kalbinde bir şeyler değişti.

Leyla, bitkin bir şekilde Rahim’e baktı ve fısıldadı. O anda Rahim, hayatın kendisinden esirgediği anlamı o bebeğin ağlayışında buldu. O günden sonra konakta hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Bebek, pencerenin yanındaki bir sepette uyurken, Rahim saatlerce onun nefes alışını izliyordu. Leyla ise yavaş yavaş iyileşiyor, konağa alışıyordu. İkisi arasında sessiz bir bağ oluştu. Rahim, kadına geçmişiyle ilgili hiçbir şey sormadı. Leyla da çocuğun babası hakkında tek bir kelime etmedi. Aralarındaki bu sessiz anlaşma, her ikisini de ayakta tutuyordu.
Ancak konak, bu sessizliği uzun süre koruyamadı. Danışmanlar ve çevredekiler, Şeyh’in bir kadın ve babası belirsiz bir çocukla ilgilenmesini sorgulamaya başlamıştı. Rahim, bu söylentilere aldırış etmeden, çocuğu kendi kanındanmış gibi büyütmeye karar verdi. Leyla ise minnettar olmasına rağmen, konağın ağırlığını üzerinde hissetmeye başlamıştı. Bir gün, oğluyla birlikte gitmeye karar verdi. Ancak Rahim, kadını kapıda yakaladı. Bebeği kucağına alarak, “Eğer gidersen, kalbimi de beraberinde götürürsün,” dedi. Leyla, gözyaşları içinde kaldı.
Bu olaydan sonra, aralarındaki bağ daha da güçlendi. Leyla, konağın bir parçası haline geldi. Konağın işlerini yönetiyor, hastalarla ilgileniyor, herkesin saygısını kazanan bir kadın oluyordu. Rahim ise çocuğu kendi oğlu gibi eğitiyor, ona bilgelik ve onur öğretiyordu. Bir gün, çocuk avluda koşarken Rahim’e “Baba” diye seslendi. O an, Rahim’in gözleri doldu. Hayatın, sahip olduklarınla değil, kucak açtıklarınla anlam kazandığını o anda anladı.

Yıllar geçti. Leyla ve Rahim’in arasında, ne tam anlamıyla bir aşk ne de sadece bir dostluk vardı. Aralarındaki ilişki, her ikisinin de geçmiş acılarından doğan bir güven ve sevgiye dayanıyordu. Ancak bir gün, geçmiş Leyla’nın peşinden geldi. Konağa gelen bir tüccar, Leyla’yı tanıdı. Onun eski adıyla, “Emira” diye seslendi. Bu karşılaşma, Rahim’in ve Leyla’nın hayatını yeniden sorgulamasına neden oldu. Leyla, geçmişini Rahim’e anlattı. Hamile kaldığında ailesi tarafından reddedildiğini, kaçmak zorunda kaldığını ve sonunda Rahim’e sığındığını itiraf etti.
Rahim, bu gerçeği olgunlukla karşıladı. Ancak Leyla’nın geçmişinden gelen bu adam, oğlunun biyolojik babasıydı. Halil adındaki tüccar, oğlunu tanımak istediğini söyledi. Rahim ve Leyla, oğulları Kerim’e gerçeği anlattılar. Kerim, biyolojik babasını tanımak istediğini söyledi. Rahim, oğlunun bu isteğini kabul etti. Halil ve Kerim, zamanla bir bağ kurmaya başladılar. Ancak Rahim, oğlunun sevgisinin azalacağından korkuyordu.
Sonunda Halil, Rahim’e geldi ve oğlunun hayatında bir dost ve akıl hocası olarak kalmak istediğini söyledi. Rahim, bu teklifi kabul etti. Leyla, iki adamın bu uzlaşmasını hayranlıkla izledi. Yıllar boyunca, Kerim her iki dünyadan da bir şeyler öğrendi. Rahim’den bilgelik ve onuru, Halil’den ise macera ve özgürlüğü aldı.
Bir gün, Kerim avluda Rahim’e döndü ve “Baba, seni seviyorum,” dedi. Rahim, o anda hayatın ona verdiği en büyük armağanın bu aile olduğunu anladı. Leyla, Rahim’e sarılarak, “Bizim küçük vahamız,” dedi. Çölün ortasında, sevgiyle büyüyen bir aileydiler. Ve bu sevgi, tüm zorluklara rağmen onları ayakta tutmaya devam edecekti.