Milyoner şirketini kaybetmek üzereydi — ta ki küçük kız kayıp çantasını getirene kadar
İstanbul’un kalbinde, bir toplantı odasında milyonlarca liralık bir imparatorluk çöküşün eşiğindeydi. O sırada Sultanbeyli’nin unutulmuş bir mahallesinde, çıplak ayaklı ve yırtık paltolu küçük bir kız, çöp bidonlarından siyah deri bir çanta çıkarıyordu. İçinde bir adamın hayatını kurtarabilecek ya da yok edebilecek belgelerin olduğunu bilmiyordu. O an, hiç görmediği bir adamın son şansını taşıdığını ve onun kurtarıcısı olabileceğini düşünmüyordu.
Mehmet Yılmaz, şirketinin yönetim kurulu başkanı, üç gündür düzgün nefes alamıyordu. Karşısındaki adam, Hasan Demir, iki yıldır gizlice şirketin hisselerinin yarısını kontrol eden biriydi. Hasan, soğuk bir sesle, “Artık vaktim yok Mehmet. Bu gece yarısı süre bitiyor. Ya Çamlıca’daki arazilerin tapu belgelerini getirirsin ya da ben şirketi devralırım,” diyordu. Mehmet, o belgeler olmadan her şeyin yok olacağını biliyordu. Üç gün önce kaybolan çantasındaki belgeler, onun için her şey demekti.

Mehmet, kaybolan çantasını bulmak için her yolu denemişti. Hırsızlıktan hemen sonra polise haber vermiş, ama üç günlük araştırmadan sonra sonuç hep aynıydı: “İz yok Mehmet Bey. Muhtemelen atmışlardır.” O kağıtlar, onun için her şeydi. Şirketini sıfırdan inşa etmişti ve şimdi çalınan bir çanta yüzünden her şey çöküyordu.
O sırada, Sultanbeyli’de 9 yaşındaki Zeynep, büyükannesinin yanında yaşıyordu. Zeynep, çöp kutularından satabilecek şeyler aramayı öğrenmişti. Bir gün, bakkalın arkasındaki büyük metal çöp kutusunu karıştırırken, büyük siyah deri bir çantaya rastladı. Çantayı çıkardığında, içinde birçok belge ve pahalı kalemler buldu. Zeynep, bu çantanın sahibinin ihtiyacı olabileceğini düşündü.
Zeynep, çantayı alarak İstanbul’un merkezine gitmeye karar verdi. Cebinde sadece 5 lira vardı ama bu, bir tramvay bileti almasına yetiyordu. Sultanbeyli’den merkeze doğru yola çıktı. Zeynep, tramvayda giderken kalbinin hızla attığını hissetti. Nihayet İstiklal Caddesi’ne geldiğinde, çantayı bulduğu adamın fotoğrafını hatırladı. O adamın ona ihtiyacı vardı.
28 numaralı binanın önüne geldiğinde, kapıcı ona yaklaşarak, “Burada ne arıyorsun kızım?” diye sordu. Zeynep, “Mehmet Yılmaz Bey için bir şeyim var,” dedi. Kapıcı, Zeynep’in elindeki çantaya bakarak, “Yılmaz Bey birkaç gündür burada değil ama belki resepsiyona sorabilirsin,” dedi. Zeynep, binaya girdi ve resepsiyona yaklaştı. Şık giyimli bir kadın, Zeynep’in çantasını görünce alaycı bir gülümseme ile, “Yılmaz Bey çantasını geçen hafta kaybetti,” dedi.
Zeynep, çantayı açarak içindekileri gösterdi. Kadının yüzü aniden değişti. “Burada bekle,” dedi. Zeynep, devasa holde yalnız kaldı. Tam zamanında geldiğini bilmiyordu ama Mehmet Yılmaz için her şey değişmek üzereydi.

Mehmet, ofisinde umutsuzca otururken, telefon çaldı. Sekreteri, “Yılmaz Bey, hemen ofise gelmeniz gerekiyor. Bir kız geldi ve çantanızı bulduğunu söylüyor,” dedi. Mehmet, bu haberi duyduğunda şişeyi elinden düşürdü. Hızla ofisten çıkarak binaya doğru koştu.
Zeynep, çantayı göğsüne bastırarak bekliyordu. Mehmet, onu görünce durdu. Gözleri yaşlarla doldu. Zeynep, çantayı ona uzattı. “Bu sizin mi? Çöpte buldum,” dedi. Mehmet, çantayı aldığında içinde her şeyin bulunduğunu gördü. “Adın ne?” diye sordu. “Zeynep,” dedi küçük kız. Mehmet, onu kollarına aldı ve sarıldı. Zeynep, bu yabancının neden ağladığını anlamıyordu ama iyi bir şey yaptığını hissediyordu.
Sonraki iki saat içinde, Mehmet’in ofisi kontrol altında bir savaş alanına dönüştü. Tüm belgeler orijinaldi. Çamlıca arazileri onun, şirket hala onun elindeydi. Hasan, ofise geldiğinde yüzü bembeyaz oldu. Mehmet, “Kaybettin Hasan. İhtiyacım olan her şey var,” dedi. Hasan sessiz kaldı ama Mehmet gözlerinde korkuyu gördü.
Hasan çıktıktan sonra Mehmet, Zeynep’in gittiğini öğrendi. “Eve geri döndü,” dediler. Mehmet, “Onu öylece gitmesine izin veremezdim,” dedi. Hemen bir şoför çağırdı ve Sultanbeyli’ye doğru yola çıktı. Zeynep’in adresini bulduğunda, ona yardım etmek için çok geç kalmamıştı.
Mehmet, Zeynep’in büyükannesine yeterli parayı vererek, “Bir daha asla çöpü karıştırman gerekmemesi için,” dedi. Zeynep, “Ama ben sadece çantayı buldum,” dedi. Mehmet, “Sen bana unuttuğum bir şeyi gösterdin. İyi insanların hala var olduğunu,” dedi.
Üç ay sonra, Mehmet’in şirketi her zamankinden daha güçlüydü. Zeynep ve büyükannesiyle kahvaltı yapıyor, okul hakkında konuşuyorlardı. Zeynep, “Çantayı size getirdiğimde neden ağlıyordunuz?” diye sordu. Mehmet, “Çünkü sen hiçbir şeyi olmayan küçük bir kız, bana her şeyi geri verdin,” dedi.
Zeynep, yaptığı iyiliğin farkında değildi ama Mehmet, hayatın insanlarla inşa edildiğini öğrenmişti. Küçük bir kız, en büyük imparatorluğu kurtarabilirdi. Bu hikaye, iyiliğin ve cesaretin gücünü simgeliyordu.